Robinson Crusoe
- Suzan Demirci

- 25 Kas 2022
- 3 dakikada okunur

Adı: Robinson Crusoe
Orijinal Adı: Robinson Crusoe
Yazar: Daniel Defoe
Çeviri: Akşit Göktürk
Tür: Dünya Klasikleri
Sayfa Sayısı: 508
"Bizi mutlu eden, bir ürünün fazlası değil, kullanabildiğimiz kadardır."
Fikri:
Kitap, İngiltere'de yaşayan orta halli bir ailenin en küçük oğlu olan Robinson Kreutzner'in dünyayı gezme hayalleri ile çıktığı yolculukları ve bu sırada karşılaştığı olayları anlatır.
Özeti:
Robinson Crusoe varlıklı bir İngiliz ailesinin üçüncü ve en küçük çocuğu idi. Babası Robinson'un iyi bir iş tutup sakin bir hayat sürmesini arzuladığı halde, Robinson denizlere açılıp maceracı bir hayat sürmeye öylesine can atıyordu ki, en sonunda evinde daha fazla kalamayacağını anladı. Büyüklerin haberi olmadan ilk yolculuğuna çıktı. Gemi müthiş bir fırtınaya tutulur. Robinson’u öyle bir deniz tutmuştu ki karaya sağ salim kavuşamamaktan korkuyordu. Karaya bir çıksam bir daha denizlerin adını anmayacağım diye düşünüyordu.
Karaya sağ salim çıktıktan sonra arzuları yeniden depreşti. Tüccarlığa başlayarak Avrupa'ya mal götüren bir gemiye girdi. Bindiği gemiyi bir Fas korsan esir aldı. Fas kıyılarında bir limana esir olarak götürüldü. Orada hayatı öyle zor şartlar altında geçiyordu ki ilk fırsatta küçük bir sandala atlatıp kaçtı. Bir Portekiz yük gemisi onu buldu ve Brezilya’ya bıraktı.
Bir İngiliz çifti ona Afrikaya gidip köle getirmesini önerince Robinson’un denizlere açılma arzusu yeniden uyandı, geçirdiği zorlu yolculukları unutarak yeniden yola çıktı. Bu yolculuk Robinson’un hayatında bir dönüm noktası oldu ve büyük serüven böyle başladı. Gemi Güney Amerika Sahillerinden biraz uzakta bir adanın yakınlarında bir kayaya çarpıp parçalandı. Yolcu ve mürettebattan yalnız Robinson kurtuldu. Dalgalar onu kıyıya sürükledi.
Adada hiç kimse yoktu. Vahşi hayvanların bulunduğunu gösteren bir belirti de göze çarpmıyordu. Robinson batmış gemiden çeşitli araçlar ve yiyecek alarak adaya sandalla taşıdı. Önce küçük bir tepenin eteğine yelken bezinden bir çadır kurdu. Her şeyden önce barutunu dikkatle saklıyordu. Robinson’un ikinci düşüncesi yiyecek stoguydu. İlk günlerde elinden geldiği kadar az yiyecek tüketiyordu.
Çok geçmeden Robinson gemide mürekkep ve kağıt buldu ve günü gününe son hatıralarını yazmaya başladı. Barınağını uzun müddet oturacak hale soktu. Çadırın arka tarafında bir mağara buldu ve ilkel araçlarla mağarayı genişletti. Mağaraya sandalye, raf ve masa yaptı.
Robinson’un bundan sonra adada geçen son yirmi dört yılı da ilk günlerden farklı geçmedi. Robinson adanın her tarafını gezdi ve adanın diğer yanına bir yazlık ev yaptı. Mısır, arpa ve pirinç yetiştirdi. Her yıl yeni tohumları dikkatle saklıyordu, en sonunda küçük bir tarla ekecek kadar tohumu oldu. Yaban keçileri yakalayıp onları ehlileştirdi. Papağan yakaladı, onlarla oyalandı. Yeni eşyalar yaptı, mağarayı genişleterek, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı muhafazalı hale getirdi. Robinson’un adadaki yirmi dördüncü yılının ortasında bir olay, sürdüğü hayatın şeklini değiştirdi.
Bir buçuk yıl kadar önce adaya vahşilerin geldiğini görmüştü. Bunlar hehalde başka adadan sanadalla gelmişlerdi. Bunlar başka bir kabile ile savaşa başlamışlardı. Robinson bir sabah insan kemikleri ve parçalanmış insan eti bulunca korkuya kapılmıştı. Vahşilerin geri dönüp kendisini bulmasından çekiniyordu. En sonunda vahşilerin bir kısmı adaya döndü, kendilerine ziyafet hazırlığı yaparken Robinson üzerlerine ateş açarak onları korkuttu. Vahşilerin yanındaki esirlerden birini alı koymayı başardı. Artık adada yalnız değildi. Adama onu yakaladığı günün adını verdi. Cuma diye çağırmaya başladı. Cuma onun sadık bir kölesi oldu. Bir müddet sonra Robinson, Cuma’ya İngilizce öğretmeyi de başardı. Cuma, ona geldiği adada on yedi beyaz adamın esir olarak tutulduğunu anlattı.
Robinson onları kurtararak birlikte uygar dünyaya dönmenin çarelerini araştırmak istiyordu. Robinson'la Cuma büyük bir kayık yaptı ve öbür adaya gitmek üzere hazırlandılar. Bu sırada adaya yeni bir vahşi topluluğu geldi ve yanlarında da bir miktar daha esir getirmişlerdi. Esirlerden birisi beyaz adamdı. Esirlerin arasında Cuma’nın babası da vardı. Bu iki esiri kurtarmayı başardılar. Robinson on yedi beyaz esirden biri olan İspanyola elinden geldiği kadar iyi baktı.
Cuma’nın adasını bir düşman kabile istila etmişti ve oradaki beyaz esirlerin hayatı tehlikedeydi. Robinson İspanyolu ve Cuma’nın babasını öbür esirleri kurtarmaya gönderdi. Onların dönüşünü beklerken bir İngiliz gemisinin adaya demir attığını gördü. Çok geçmeden kaptanla iki adamının gemide isyan çıkartan mürettebat tarafından atıldıklarını öğrendi. Robinson, Cuma ve üç denizci gemiyi almayı başardılar. Cuma, babası gelmeden adadan ayrılmak istemiyordu. Günün birinde gelip onların ne durumda olduklarını öğrenmeyi tasarladı. İsyancı tayfalardan beşi İngiltere’ye gidip asılmaktansa adada kalmayı uygun buldular.
Robinsonla Cuma İngiltere’ye dönmüşlerdi. Otuzbeş yıl süren ayrılıktan sonra1687 Haziran'ında ana vatanına geldiği zaman hiç kimsenin tanımadığı bir yabancıydı. Ama Robinson’un maceraları bu kadarla da bitmiyordu. Eski evini bulunduğu yere gelince, annesiyle babasının ve yakınlarının çoğu ölmüşlerdi. Yalnız iki kız kardeşiyle bir erkek kardeşinin sağ kaldıklarını öğrenmişti.
Artık onu İngiltere’de tutan hiçbirşey kalmadığını gören Robinson Lizbon’a gitti. Arkadaşları mallarını saklamışlardı. Robinson öğrendiklerinden memun şekilde İngiltere’ye döndü. Evlendi ve üç çocuğu oldu.
Karısı öldükten sonra 1695’de yeğeninin kaptanlık ettiği bir gemiye binerek Doğu Adalarına ve Çin’e gitmek üzere yola çıktı. Gemi Robinson’un adasına da uğramıştı. İspanyollarla İngiliz gemiciler yerli kabilenin kızları ile evlendiklerini ve adanın nüfusunun günden güne artmakta olduğunu gördü. Küçük koloninin emniyet ve huzur içinde olduğunu anladıktan sonra Cuma ile Robinson yine gemiye binip denize açıldılar.
Brezilya’ya giderken gemiye vahşiler saldırdı. Savaş sırasında Cuma öldürüldü.
Brezilyadan sonra Robinson Ümit Burnu’nu dolaşır ve Çin'e gelir. Çin'den Sibirya'ya giden bir kervana katılır. En sonunda İngiltere'ye varır. 54 yıllık ömrünün büyük bölümünü vatanından uzakta macera peşinde geçirmişti. Artık hayatının geri kalan kısmını da vatanında sükunet içinde dönüşü olmayan o büyük yolculuğa yavaş yavaş hazırlanmakla geçirecektir.




Yorumlar